2006/03/08

Eski musikiciler ana makamlar olarak ele aldığı 12 makamı kabul etmişlerdir. Bu suretle makamlarımızın burçlara izafe edildiği, daha geniş anlamda, musikimizin ana unsurlarının tabiattan alındığı açıkça anlaşılmaktadır. Hatta, büyüklerin, makamlarımızın günün değişik zamanlarında icra edilmesinin etkili olduğunu, bu süre içinde icra olunan makam ve eserlerin bedii zevklere çok daha fazlasıylahitab edeceğini bile inceledikleri anlaşılmaktadır. Türk musikisinin tabiatla bu kadar yakınlık kurabilmesi hiçbir musikide yoktur; bu imtiyaz yalnız Türk musikisine nasip olmuştur, diyebiliriz. Bedr-i Dilşad, Edvâr-ı Makamât isimli musiki kitabında günün hangi zamanları boyunca hangi makamlarımızın icra edilmesinin en uygun olduğunu verdiği şu örneklerle açıklamaktadır:
a) Subh vaktinden (şafak sökme zamanı) kuşluk zamanına kadar: Kûçek, Hüseynî, Uşşak, Hisar, Muhayyer, Neva makamları,
b) Kuşluk vaktinden ikindiye kadar olan öğle vaktinde: Segâh, Irak, Nihavend, Hümayun gibi makamlar,
c) ikindi vaktinden yatsıya kadar olan akşam vaktinde: Isfahan, Bûselik, Karcığar, Rehavî gibi makamlar,
d) Yatsıdan subh vaktine kadar olan sürede: Rast, Şehnaz, Bestenigar, Pençgah, Rahatü'l-Ervah gibi makamlar.
Diğer taraftan, bugün dahi kabul edilen "musiki ile tedavide makamlarımızın kullanıldığı, ruhi ve bedeni hastalıklara sahip olan hastaların bu tür tedavi ile rahatladığı ve sağlıklarına kavuştukları tıp literatüründe işlenmiş. Hatta, bu tür tedaviyi ilk uygulayanlar da Türkler olmuştur.
Hızır bin ABDULLAH ın yaptığı bütün bu açıklamalar makamlarımızın sun'î bir yapı ve karaktere sahip olmadığını, tabiattan alındığını ve Türk musikisinin evren kanunları içinde oluştuğunu göstermesi bakımından çok önemlidir .
Türk musikisinin bu yapısı itibarı ile bir ruhu vardır .Bu ruha vakıf olanlar bir icracının o ruha sahip olup olmadığını kolaylıkla algılarlar .Buna Türk müziği duygusu da denilebilir.

6 Comments:

Blogger kaybolmusum boslukta said...

Buraya yakisir diye dusundum.

"Mûsıkî hikmete dâir fendir
Bilene bilmeyene rûşendir
Nice esrârı var idrâk idecek
Yer gelür sîneleri çâk idecek"
Erzurumlu İbrâhim Hakkı Hz.

8:23 ÖÖ  
Blogger Gamzeli said...

Ben bilmezdim ama okuyunca azda olsa öğrenmiş oldum ...

1:17 ÖS  
Blogger life said...

Fırsatım olsada musiki dersleri alsam keşke :)

8:11 ÖS  
Blogger Ufuk Ilter said...

Altı ay önce bakmıştım bu bloga.. Aynı yazı duruyor hala :). Kimdir buranın işletmecisi? Tabii, eğer benim yorumum beklendiyse, şunu söylemekten mutluluk duyuyorum.. Sembol dili, hayattaki bütün sembolik anlatımların karşılığıysa, onu bilmeyenin hayatı anlaması mümkün olmamakta.. Müziğin sembolize ettiği de buymuş demekki.. Bi alıntı yapalım bi ara yazınızdan neyzen kardeş..

9:08 ÖÖ  
Blogger amak ı hayal said...

semihcim müzik Türk lerde ki duygu ve ruhu alinca musiki oluyor ...fonetik açıdan musique ile musiki benzeşiyor evet ,etimolojik kokeni nereye dayaniyor bilemiyorum ama müzik Türk lerde ta Şaman Dinin den beri var oldugu için tahminim Türkçeden kokenini aliyor olmasi ,,arastıralim

ufukcum yazcam da gamzeli ben bilmezdim ama okuyunca az da olsa ogrenmiş oldum diye yorum yapalı beri moralim bozuk ..o yuzden :))

12:22 ÖS  
Blogger Gamzeli said...

Aaaa neden Ki?

Yazman iyi olmuş bişeyler öğrendim bende demek istedim ama :((

8:52 ÖÖ  

Yorum Gönder

<< Home