2006/03/29

''Dünya karşılaştığın fırtınaların büyüklüğüyle değil,yalnızca gemiyi limana getirip getirmediğinle ilgilenir.''

2006/03/27

“Ey yiğit kişi! Erkeklerin kadınlara üstünlüğü kuvvet, kazanç ve mal-mülk bakımından değildir.
Öyle olsaydı, aslan ve fil daha kuvvetli olduklarından dolayı insandan daha üstün, daha yüce olurdu.
Erkeklerin kadınlardan üstün olması erkeğin, kadına nazaran daha çok işin sonunu görebilmesindendir.
Erkek de, işin sonunu tahmin edip göremezse, bu becerisi olanlara karşı kadın gibi noksan sayılır.” (Mesnevî, IV/1618-1621)

“İnsan, yiğitlikte Zaloğlu Rüstem bile olsa, Hamza’dan bile cesur olsa yine de hükmetme hususunda karısının esiridir.
Görünüşte su, ateşten üstündür ...
Fakat ikisinin arasına bir tencere (sevgi) girdimi ateş o suyu kaynatır, buharlaştırır, yok eder.
Görünüşte su nasıl ateşten üstünse sen de kadından üstünsün; fakat hakikatte ona mağlupsun, onu istemektesin.
Kadınlar, akıllı erkeklere karşı galip gelirler; fakat cahil kişiler kadınları mağlup ederler.
Bu tür cahiller, sert ve kaba olan insanlardır.
Bunlarda acıma, lutfetme ve sevme duygusu azdır; çünkü yaratılışlarında hayvanlık duygusu üstündür.
Sevgi ve acıma insanlık özelliğidir, hiddet ve şehvet ise hayvanlık.” (Mesnevî, I/2427, 2429-2431, 2435, 2436)

İyi bir bestekar USLUP sahibidir ,,İyi bir icraci TAVIR sahibidir ..

''Aşk bir kirpik gibi .....önüne siper ,içine diken ''

2006/03/21

Sebepsiz yere ağlatır beni ,Sevgilinin o buğulu bakışları ,o yeri göğü içine alan bakışlar
Sebepsiz yere ağlatır beni o kelam ,o taksim kıvraklığında ki kelimeler
Sebepsiz yere ağlatır beni o gönlümdeki yaraya parmak basıp sonra onun şifasını veren
Sebepsiz yere ağlatır beni o letafet,o pamuk merhamet ,o celal

Sebepsiz yere ağlatır beni ,o kirpiklerin sahibi ,o AŞK ın sahibi
Ki ben ilkin O 'nun aşıklığına aşık olmuştum
Şimdi O'na geçti aşkım ve O nun bakişlari gibi diliyorum HAYAT ın da bize oyle bakmasını

2006/03/08

Eski musikiciler ana makamlar olarak ele aldığı 12 makamı kabul etmişlerdir. Bu suretle makamlarımızın burçlara izafe edildiği, daha geniş anlamda, musikimizin ana unsurlarının tabiattan alındığı açıkça anlaşılmaktadır. Hatta, büyüklerin, makamlarımızın günün değişik zamanlarında icra edilmesinin etkili olduğunu, bu süre içinde icra olunan makam ve eserlerin bedii zevklere çok daha fazlasıylahitab edeceğini bile inceledikleri anlaşılmaktadır. Türk musikisinin tabiatla bu kadar yakınlık kurabilmesi hiçbir musikide yoktur; bu imtiyaz yalnız Türk musikisine nasip olmuştur, diyebiliriz. Bedr-i Dilşad, Edvâr-ı Makamât isimli musiki kitabında günün hangi zamanları boyunca hangi makamlarımızın icra edilmesinin en uygun olduğunu verdiği şu örneklerle açıklamaktadır:
a) Subh vaktinden (şafak sökme zamanı) kuşluk zamanına kadar: Kûçek, Hüseynî, Uşşak, Hisar, Muhayyer, Neva makamları,
b) Kuşluk vaktinden ikindiye kadar olan öğle vaktinde: Segâh, Irak, Nihavend, Hümayun gibi makamlar,
c) ikindi vaktinden yatsıya kadar olan akşam vaktinde: Isfahan, Bûselik, Karcığar, Rehavî gibi makamlar,
d) Yatsıdan subh vaktine kadar olan sürede: Rast, Şehnaz, Bestenigar, Pençgah, Rahatü'l-Ervah gibi makamlar.
Diğer taraftan, bugün dahi kabul edilen "musiki ile tedavide makamlarımızın kullanıldığı, ruhi ve bedeni hastalıklara sahip olan hastaların bu tür tedavi ile rahatladığı ve sağlıklarına kavuştukları tıp literatüründe işlenmiş. Hatta, bu tür tedaviyi ilk uygulayanlar da Türkler olmuştur.
Hızır bin ABDULLAH ın yaptığı bütün bu açıklamalar makamlarımızın sun'î bir yapı ve karaktere sahip olmadığını, tabiattan alındığını ve Türk musikisinin evren kanunları içinde oluştuğunu göstermesi bakımından çok önemlidir .
Türk musikisinin bu yapısı itibarı ile bir ruhu vardır .Bu ruha vakıf olanlar bir icracının o ruha sahip olup olmadığını kolaylıkla algılarlar .Buna Türk müziği duygusu da denilebilir.