2007/01/28

kayb oldu ..gayb oldu ..

Etiketler:

her eşya için ya da her varlık icin bir hayal kuruyoruz ,bir zan da bulunuyoruz.O kurdugumuz sey her ne ise bir hal de hayal dunyamizda zan ettigimiz gibi sekilleniyor.

E gün gelir o zan karşımıza gelmez mi ,gelir !!Karşımıza çıkıp iste geldim ,şimdi zamani demez mi?Der!!

O zaman 1-halin ne durumda olacak ?ne durumda olcaksin ,o dusledigine uygunmusun ?

2-gelen şey senin zan ettiğin gibi mi?

sakın bir( hadi ona hayal kırıklığı demeyelim de) hayal çatışmasi olmaya...hayal çatışması..çatışmanın oldugu anda düşün ne kadar gerilere düştün !!Güçlü bir rüzgar aldi seni sallayiverdi!!neye ugradigini şaşırdın !!!

bu durumda ..hayal etmemeli mi !!zan etmemeli mi !!??

2007/01/09

ihram, mahrem, harem, muharrem ,harem i şerif ,mescid i haram (hürmetli mescid) ,mahrum
RUH'UN HAREMİNE DESTURSUZ GİRİLMEZ
Kabe ve çevresinde, sınırları Cebrail aracılığı ile Allah tarafından belirlenmiş topraklara "Harem" bölgesi adı verilir. Bu bölge bir "güvenlik, korunmuşluk ve dokunulmazlık" alanıdır ve "kutsal, mübarek, muhterem" kılınmıştır. Harem bölgesinin sınırlarına "Mikat' denir. Kabe ziyaretçisi hiçbir yolcu bu kutsal alana dilediği gibi serbestçe giremez. Muhakkak hem zaman, hem de mekan anlamına gelen Mikat yerlerinde durmalı ve dünyevi alana ilişkin ayrımcılık yansıtan tüm isim, sıfat, şekil, işaret ve sembolleri dışarıda bırakıp, yalnızca iki parçalı beyaz kumaşa (ihram) bürünmelidir. Tıpkı Hz.Musa'nın Mukaddes Tuva vadisine adım atmadan önce ayakkabılarını (na'leyn) çıkardığı gibi! (Taha/12) (Daha geniş bilgi için bkz: Necmettin Şahinler, Bir Çöl Hikayesi, s. 31-34, İnsan Yayınları)
Mikat "Kesret ile Vahdet' "Fark ile Cem" "nefss ile Ruh" "Sıfat ile Zat' arasında bir sınırdır. Mikat, bir anlamda talibiinin bütün varlığından sıyrılıp/soyunup "öte"ye ilk adımını attığı yerdir. Artık "akıl' bu noktada tükenmiş, yerini "aşk"a bırakmıştır. Yolcu, nefsanı ağırlıklarından kurtulmuş, adeta rUhlaşmış, ilahı huzura girmiş, bir pervane gibi Kabe'nin etrafında dönmeye hazır hale gelmiştir. Bu güvenlik bölgesinde, şimdi o da bir güvenlik elçisidir. Büründüğü "ihram" ile "Allah'ın ahlakı ile ahlaklanmış" olduğundan bu beldede canlı olan her varlığa karşı hürmet ve merhametle davranmak, kısaca kendi varlığını da "Harem"e çevirmek zorundadır.
Kabe Melekutun hareket noktası, ruh aleminin görünür merkezidir. Aynı zamanda Kabe, bir ruhani tecrübe olan Mi'rac'ın da başlangıç yeridir. Anlaşılıyor ki, Mescid-i Haram bir "Ruh" makamıdır ve Ruh'un mahremiyetine izinsiz/destfırsuz girilmez. İhram bir yerde bu iznin yani "ölmeden önce ölnıenin" bir dış göstergesidir.
Mikat, bir ruhani doğum yeridir. Bedenden sıyrılan ruh, kabuğu Mikat'ta bırakmış, özgürlüğe kanat açmıştır. Büyük bir coşku, şevk ve neşeyle Kabe'ye süzülmektedir. Dilinde ise bütün yolcuların değişmez zikri deveran etmektedir: "Buyur Allah'ım buyur! Senin ortağın yok, emrine amadeyim buyur! Hamd sana, nimet senden ve mülk senin. Ortağın da yoktur senin. " (Telhiye: "Lebbeyk Allahümme Lebbeyk. Lebbeyke la şerike leke lebbeyk. İnne'l-hamde ve'n-nimete leke ve'l-mülk. La şerike lek.")
Bu zikir yolcunun, "önceden hakikat zannettiği imji varlığının bir vehim olduğunu, gerçekte ise Hakk'ın dışında hiçbir varlık olnuulığını, beden mülkünün de, tüm mülklerin de sultanının Allah olduğu" idrakinin bir itiraf ı anlamına gelmektedir. O bu sözleriyle Hz.İbrahim'in davetine yani "Tevhıd"e teslim olmuş, şirkin açığını da, gizlisini de Mikat'ta terk etmiştir. Artık şimdi mekansızlık yurdunda Rahman'ın misafıridir.
İhram; beyaz, iki parçalı ve dikişsiz bir örtüdür. Bir şeyi gizleyen, mahremiyete alan nesne demektir. Harem bölgesinin sınırı olan Mikat'ta erkekler bu örtüye girmek zorundadırlar. Ama ne var ki bu zorunluluk kadınlar için geçerli değildir. Onların elbiseleri ihramları sayılır. Kadının erkeğe göre Harem bölgesine bu kolay ve uyumlu geçişi, kadının taşıdığı "mahremiyet sırrı" ile doğru orantılıdır.
Kabe!yi içinde barındıran Mekke şehrinin bir adı da "Ümmü'l-Kura"dır. Bu isim "Şehirlerin anası" anlamına gelmektedir. Bu nedenle "annelik" potansiyelini taşıyan her kadın ile "dişliğine atıfta bulunulan bölge" bu bölge arasında hikmetli bir ayniyet vardır. Mevlana'nın "Kadın Hakk nuruduri sevgili değil...Sanki yaratıcıdır, yartılmış değil" ifadesinde zirveleştirdiği gibi kadın, ilahi nuru yansıtan en mükemmel aynadır ve Hakk'ın kadında görünüşü şuhudun (Görme, tanık, şahit) en büyük ve en mükemmel derecesidir. İşte bu nurun "Settar" ismi ile sırlanması aynı zat-ı ahadiyet'in remzi olan "Kabe!nin örtüsü gibidir.
Beşeri vücud dağını arkaya atmadıkça, şehvet ve nefsani hevadan geçmedikçe kalb cennetine inmek, ruhani hareme dahil olmak ve Kabe-i Vasla erişmek mümkün olmaz. Gerçek harem "İnsan-ı Kamil'in kalbidir ve bu kalbe girmek için de herşeyden soyunmak/sıyrılmak "hiçlik" ihramına girmek gerekir. Son söz yine Mevlana'dan: "Kabe Kabe olalı Allah oraya bir kez dahi girmedi ama şu gönülden bir an bile çıkmadı."
Yazan: Necmettin Şahinler